Yazı farkındalığı alıştırmaları


İşte size kâğıdın başına oturmak için kolay bir başlangıç… Neden mi? Daha evvelki yazılarımda biraz değindiğim üzere, yazmanın sağladığı farkındalık (ki bu konuya başka bir yazıda daha detaylı yer vereceğim!) zihinsel ve bedensel dönüşümümüz için oldukça faydalı. Uygulaması son derece kolay ve kısa bu alıştırmalarla siz de yazı farkındalığı geliştirebilir, yazarak şifaya adım atabilirsiniz. Aman canım böyle alıştırma mı olur demeyin, önce bir deneyin!

Alıştırma 1: Öncelikle bedeninize odaklanın. Nasıl hissediyorsunuz? Hemen şu an bir şarkı olsaydınız hangisi olurdunuz? Vücudunuzun her parçasını zihninizle teker teker tarayın. Elleriniz sıcak mı, soğuk mu, terliyor mu? Ayaklarınız üşüyor mu? Bacağınızda ya da başka bir yerde bir ağrı hissediyor musunuz? Bedeninize dair farkındalık kazanın. Duyusal algılarınıza odaklanın, düşüncelerinize değil. Bedeninizin her bir parçasını taradıktan sonra fark ettiğiniz her şeyi yazmaya başlayın. Bitirdikten sonra bu kez kalkıp dans edin. Evet, dans edin! Hoplayın, zıplayın… Bunu yaparken yine bedeninize odaklanın. Bu sefer nasıl hissediyorsunuz? Aradaki farkı hissetmeye çalışın.

Alıştırma 2: Bu sefer de bir renk olduğunuzu hayal edin. Şu an içinde bulunduğunuz ruh halini anlatan bir renk… Hangi renk olurdunuz? Parlak bir sarı mı, solgun bir mavi mi? Ya da mavi sizin için capcanlı bir gökyüzü anlamına mı geliyor? Hangi renk olduğunuza karar verdikten sonra o renge odaklanın. Ve seçtiğiniz rengi düşündüğünüzde aklınıza gelen tüm nesneleri, sesleri, manzaraları, görüntüleri, duyguları yazmaya başlayın. Sonra kendinizi renklerle ve tonlarla anlatmaya koyulun: mesela; ben parlak pembe renkli bir sardunyayım, kahkaham mor kadife bir menekşe gibi, güldüğümde gözlerim koyu bir ceviz gibi parlıyor, cildim beyaz bir ipek mendil gibi…

Alıştırma 3: Son olarak, önünüze boş bir kâğıt alın ve tepesine “şükürler olsun” yazın. Sakın dalga geçmeyin! Biraz düşündüğünüzde hayatınızda şükredeceğiniz ne kadar çok şey olduğunu fark edeceksiniz. Aklınıza gelen her şeyi yazın ve bu kâğıdı bir kenarda saklayın.

Hiçbir şey yapmadan bir şey yapmak


Hayat, eylem ve eylemsizlik dengesi ile ilgilidir. Batı kültürü daha çok kendini, sınırları zorlama, elde etme ve başarma ihtiyaçları üzerine kuruludur. Bir şeyde daha iyi olmak için daha çok çalışmak, daha fazla efor sarf etmek gerektiği yanılgısı vardır. Üretken veya başarılı olmak isteyen insanlara daha çok çalışmaları ya da daha fazlasını yapmaları söylenir.

Peki bu gerçekten doğru mu? Ya da başka türlüsü mümkün mü?

Aslında mümkün, ama nasıl?

Size wu wei kavramından bahsetmek istiyorum bugün…

Aslında en iyi performans gösteren insanların yukarıda bahsettiklerimin tam tersini yapanlar olduğu gözlemlenmiş. Evet. Peki bu insanlar ne mi yapıyor dersiniz? Doğal eğilimlerini kucaklıyorlar. Onlar da efor sarf ediyor belki ama bu onlara efor gibi, zahmet gibi gelmiyor. Yaptıkları her şey son derece çabasız… Onlar sadece kendilerini canlandıran, “heyecanlandıran”, harekete geçiren, sevdikleri ve kendiliğinden yapma isteği duydukları şeyden daha fazlasını yapıyorlar. Hal böyleyken, her şey zahmetsiz hale geliyor.

Hayatta sadece daha fazla çabalayarak elde edilemeyen bazı değerli şeyler vardır. Çaba bazen kendi kendini sabote eden bir şey haline gelebilir. Çalışmak ve disiplin gibi kontrol mekanizmaları hayatta önemlidir, ancak size küçük sonuçlar verebilecek bir şey için ne zaman çaba harcadığınızı bilmek büyük işe yarar.

Wu Wei tam anlamıyla “hareketsizlik” ya da “zahmetsiz eylem” anlamına geliyor. Taocu felsefede wu wei, bir şeyi değiştirmek ya da yapmak için çok fazla çaba sarf etmeden “gitmesine izin vermek” ya da bir şeylerin doğal akışını ve ritmini serbest bırakmayı ifade ediyor.

Bir şey yapmadan bir şey yapmaktır aslında wu wei… Davranışımızın doğal süreçler gibi kendiliğinden ve kaçınılmaz hale gelmesi ve akıntıya karşı yüzmekten ziyade akıntıyla yüzmeyi sağlamak gibi…

Bununla birlikte wu wei asla donukluk ya da hareketsizlikle ilgili değil. Aslında kişinin dinamik, zahmetsiz ve bilinçsiz zihin durumunu ifade ediyor. Wu wei’deki insanlar hiçbir şey yapmıyormuş gibi hissederken, aynı zamanda çok önemli bir sanat eseri yaratıyor, karmaşık bir sosyal durumu sorunsuz bir şekilde müzakere ediyor, ya da büyük bir mimari projenin çizimlerini yapıyor olabilir.

Wu wei’deki insanlar uyum halindedir; bedenin, duyguların ve aklın uyumlu bir şekilde iç içe geçmişliğidir bu uyum. Hep bir “akış” lafı duyarsınız ya, işte akışta kalabilenlerdir wu wei halinde olanlar; yani “bir faaliyette bulunan kişinin enerjik bir odaklanma, tam katılım ve faaliyet sürecinden keyif alma duygusuna tamamen dalmış olduğu zihinsel durum” içinde olabilmek.

Akış içinde olduğunuzda yaşadığınız zahmetsiz eylem veya kendiliğinden gerçekleşen eylemdir wu wei halinde olmak. Daha az performansla daha iyi performans göstermek, daha fazlasını zahmetsizce yapmak, daha iyi ilerleme kaydetmektir. Yani insan, kendi doğal eğilimleri üzerine çalışmayı öğrendiğinde wu wei’i deneyimler. Minimum çaba prensibi ile çalışır hale gelir.

Hayattaki her şeyin kendi akışı, kendi adımı ve hızı vardır. Kendimizi buna göre ayarlayabilir, kendimizi bu akışa hizalayabilirsek, gereksiz çaba sarf etmeden her şeyi başarabilir ve yaptığımız her şeyde zahmetsiz kolaylığın tadını çıkarabiliriz.

İşler ezici veya stresli olduğunda, doğal olarak gerekenden daha fazla çaba sarf etmeye zorlanırsınız, stresli durumlara daha fazla stresle yanıt verirsiniz. Süreçte kendinizi daha fazla kaybedersiniz, kolayca yorulursunuz ve stres moduna geçmek daha da hızlanır. Wu Wei’nin bir başka özelliği de ne zaman harekete geçmeyeceğini bilmektir. Bazen eylemde bulunmak için gerçekten harekete geçmemiz gerektiği zamanı hissedene kadar beklemek en uygun yanıttır.

“Beden düşüncesinin” önemini gözden kaçırıyoruz. Yani bilinçaltımızdan akan ve bilincin ya hiç ya da çok az müdahale edebildiği, sözsüz, hızlı ve yarı otomatik davranışlar. Kendimizi hayatımızın aslında son derece verimsiz olduğu alanlarında daha fazla çaba sarf etmeye fazla adamıyor muyuz?

Peki bu felsefeyi kendi yaşamınızda nasıl kullanabilirsiniz? Harekete geçmeden önce bekleyerek. Yolunuza çıkan her fırsata atlamayarak. Yaptığınız işte eğlenip eğlenmediğinize bakarak. Yapılan araştırmalar insanların yaptıkları işte eğlenmedikçe nadiren başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Wu wei günlük hayatımızın her alanına uygulanabilir. Üretken olmak için, çaba sarf etmenin ne zaman yararlı olduğunu ve ne zaman boşa harcandığını bilmelisiniz.

Olumsuza odaklanmanın yan etkileri


İnsan beyni şekillendirilebiliyor. Nöroplastisite bunun en iyi kanıtı. Mindfulness ve meditasyon bu konuda destekleyici olarak çok önemli teknikler. Araştırmalar, 8 haftalık meditasyondan sonra prefrontal korteksinin güçlendiğini ve amigdalanın küçüldüğünü gösteriyor.

Prefrontal korteks neden önemli? Çünkü bizi hayvanların geri kalanından ayıran en büyük özelliğimiz (diğer türlerden farklı olarak beynimizin %30’unu oluşturuyor). Odaklanma, öngörüler, yargılama, dürtü kontrolü, organizasyon, planlama, hatalardan öğrenme, empati vb. gibi özelliklerimizin kaynağı. Sol beynimiz, mutlu, pozitif kısımdır. Sağ taraf, daha korkutucu, kederli, olumsuz taraftır. Sağ taraf korkuyu bir nedenden dolayı görür. Fakat baktığınız her yerde korkuyu görmemek için ona koşum takmanız gerekiyor.

Biz insanoğlu olarak korku için programlandık. Beyin tehlikelere ve olumsuzluklara odaklanmak üzerine ayarlanmıştır. Tabii bunu değiştirmek için çalışmadığınız sürece. Kendinizi ne kadar çok olumsuz düşüncelere verirseniz, kullandığınız nöral rotalar o kadar sağlamlaşır, derinleşir ve oradan da geri dönmek giderek zorlaşır.