Yüzleş, özgürleş, iyileş…

Enerji Psikolojisi çalışmaları ülkemizde hız kesmeden devam ediyor. Var olan tekniklere son yıllarda yenileri eklendi belki ama bu konuda en eski ve etkilerinden biri kuşkusuz Beden Vuruşları tekniği (yani Duygusal Özgürleşme Tekniği, İngilizce adıyla Emotional Freedom Technique).

Hiç bilmeyenler için beden vuruşlarını nasıl anlatırsınız?

Beden Vuruşları kısaca Çin tıbbından gelen meridyen sistemi ile bilinçaltı telkin çalışmasının birleşimi olan bir enerji bedeni ve bilinçaltı tekniği. Bedenimizde “meridyen” adı verilen enerji kanalları mevcut. Bu kanallar, chi, ki, ya da prana olarak adlandırılan “yaşam enerjimizin” tüm vücudumuzda dolaşımı sağlıyor. Ancak yaşadığımız travmalar, olumsuz anılar, duygular, düşünceler bu kanalların zamanla tıkanmasına ve yaşam enerjimizin dengesizleşmesine yol açıyor. Bu da bedensel veya psikolojik acı, mutsuzluk, depesyon olarak algılanıyor. Beden vuruşları bu blokajları açarak enerji akışının yeniden dengelenmesini ve güçlenmesini sağlıyor. enerji akışı yenden dengelendiğinde zihnen, ruhen ve bedenen daha sağlıklı ve dengeli hale geliyoruz ve şifa olayı meydana geliyor.

Vuruş yaparken spesifik noktalara mı vuruyoruz, yoksa rastgele vuruşlar mı yapıyoruz?

Vuruşları parmak uçlarımızla, kendimizi dövmeden, vücudumuzun spesifik noktalarına vurarak yapıyoruz. Bu noktalar meridyenler üzerinde bulunan noktalar. Bunların yanı sıra bazı çakra noktalarına da vuruş yapıyoruz.

Kendimize zarar vermemiz olası mı bu vuruşlar sebebiyle?

Hayır. Beden vuruşları yaparken kendinize zarar vermeniz mümkün değil. En kötü, stres seviyenizi aşağı çekersiniz, gevşer ve rahatlarsınız. O nedenle gönül rahatlığıyla beden vuruşu tavsiye edebilirim. Tavsiye etmediğim iki grup; hamileler ve epilepsi hastaları. O da herhangi bir atak tetiklememek için.

Peki bireysel seansınız nasıl gerçekleşiyor? Danışan ne beklemeli?

Bireysel seanslarda, danışanın başvurduğu sorunun kökenine inerek onunla yüzleşmesi, bu sorunu kabul edip onunla bir nevi helalleşmesi, yaptığımız vuruşlarla beden enerjisi dengelenirken bu sorunun yarattığı olumsuz duygulardan özgürleşmesi ve böylece şifa olayını deneyimlemesi yani iyileşmesi sağlanıyor. Aynı zamanda konuya dair kısıtlayıcı inançlarını da dönüştürüyoruz.

Beden vuruşları hangi sorunlar için uygulanabiliyor? Kimler bu teknikten faydalanabilir?

Beden vuruşları her türlü sorun için uygulanabilir bir teknik. Özgüven, özdeğer, kaygı vb. gibi olumsuz duygular, taciz, işten atılma, iflas gibi travmatik olaylar, boşanma, aşk acısı gibi ilişki problemleri, her türlü kısıtlayıcı inanç, fobi, kilo problemi, depresyon, panik atak, sanat-spor alanında performans kaygısı gibi türlü konular uygulama alanları arasında.  

Hayatımızı boşa mı harcıyoruz? Ve buna dair ne yapabiliriz?


Tüm hayatınızı boşa harcadığınızı düşünüyor musunuz? Ya da hala harcamaya devam mı ediyorsunuz? Ya da öyle mi hissediyorsunuz? Daha da önemlisi, bunun telafisi mümkün mü? Ve tabii mümkünse nasıl?

Özellikle koronayla birlikte değişen hayat koşulları bir kısmımızda içinden çıkamadığımız bir rutin yaratmış olabilir. Günler birbirine benzedi mi genelde varoluşçu sorular insanın zihnine üşüşmeye başlar. Yavaaaaaşça, son derece sabit geçen günler, her biri bir öncekinin yakın bir kopyası… Düşünmeye de fırsat var ya bol bol, o bir zamanki hayalleriniz gelmiş aklınıza, ama bir bakmışsınız çooook uzak bir noktadasınız. Tıpkı MFÖ şarkısı gibi “niyet neydi akıbet ne oldu bak”.

Bir zen deyişi “insanı boğan nehre düşmesi değil, yüzeye çıkmamasıdır” der. Hepimiz hayatımızda zaman zaman suya düşmüşüzdür, dibe de batmışızdır. Ama yüzeye çıkmak ya mesele…

Bu nehir iyi ama, rastgele akıp götürüyor. Tutunacak dal bulamıyorsan akıntının insafına göre savrulup duruyorsun. Bizi o eski hayallerden uzaklaştıran da bu nehir işte… Telefon alarmındaki “ertele” düğmesi gibi hayallerimizi çıkmaz ayın çarşambasına ertelettiren… Her seferinde bir bahane bulmanızı sağlayan, “şu olsun başlayacağım, bu olsun yapacağım” gibi A’yi B’ye endeksleyip kendi ayağınızı prangalamanıza sebep olan… Yorgunluğunuzu, çocuğunuzu, ekonomik durumunuzu, zaman darlığınızı, adına ne derseniz deyin… Ama şunu bilin, bugün sıraladığınız bahaneler yarın da değişmeyecek, emin olabilirsiniz…

Kendinizi o nehrin akıntısına bıraktığınızda ilk zamanlar sürükleniyormuş gibi hissetmezsiniz. Yüzüyorum sanırsınız. Su sizi taşıyordur işte. Rahatlık gelir. Her şey rutine biter. Ama bir bakmışsınız rutin tüm hareket etme, eyleme geçme KABİLİYETİNİZİ alıp götürmüş. Zaman geçer. Zamanın acıması yok ya, geçmeye devam eder.

Sonra ne mi olur? Nehir başka sularla birleşmiş, derinleşmiş, koyulaşmış… O sizin bildiğiniz nehir değil artık. Üstelik artık kıyı da görünmüyor. Nasıl döneceksiniz? Bu akıntının sonu nere? Artık ardınızda önünüzde ne olduğunu da bilmiyorsunuz. Hiçbir şey öngöremiyorsunuz. Belki ileride bir şelale var? Belki düşüp bir daha hiç kalkamayacaksınız? Ya da böyle akıp gitmeye devam edecek…

Hikâyenin sonunda ne mi olacak? Öyle ekstravagan bir şeyler beklemeyin. Pencereden dışarı, sanki o ulaşamadığınız dünyaya uzaktan bakar gibi, buruk bir gülümseme ve pişmanlık dolu gözlerle; “ah evet ya… onu hiç yapmadım” diyecek belki nedenini bile hatırlamayacaksınız… Kırık dökük bir anımsa olacak o an elinizde…

Nehirden çıkmanın tek yolu yüzmektir. Kimse sizi kurtarmaya gelmeyecek, kimse sizin adınıza kulaç atmayacak. BUNU SİZ YAPMALISINIZ. Kendiniz için, yıllar sonra hayatınıza pişmanlıkla dönüp bakmamak için. Hayaliniz ne? Kitap yazmak mı? Dükkân açmak mı? Oyuncu olmak mı? Yeni bir iş kurmak mı? Resim yapmak mı? En sıradan ya da en uçuk, ne olursa olsun, SİZİN hayaliniz… Zor gibi görünür ama imkansız değil. Bugünü kurtararak başlayın.

BUGÜN HAYALİN İÇİN NE YAPTIN? Bir cümle yazın, bir resim yapın, dükkanınız için ürün araştırın, ya da kendi ürünlerinizi satmaksa hayaliniz, bugün tasarımlarına başlayın, internette araştırın, okuyun, o hayali gerçekleştirmiş insanlara ulaşın, mail atın, mesaj atın, soru sorun, başarı öykülerini dinleyin, FEYZ ALIN.

NE YAPARSANIZ YAPIN ama BUGÜN BAŞLAYIN! Hayatınızı boşa harcamamanın tek yolu bugün boşa harcamamaktır. Bugünü kurtarmak için elinizden gelenin en iyisini yapın!

Değişime neden direniriz?


Birçoğumuz hayatımızda irili ufaklı değişimler isteriz… Daha mutlu bir hayat, daha çok para, belki daha geniş bir ev, daha lüks bir araba, ya da daha keyifli bir ilişki… Çoğumuz bunları istediğimizi söylesek de aslında istemeyiz… Çünkü bize dair hiçbir şey bildiğimiz o güvenli alandan çıkıp “bilinmeyenin” karanlık patikalarına sapmak istemez. Doğamız gereği bildiğimiz düşman, bilmediğimiz dosttan daha güvenli gelir.

Belki o yüzden içinizden bazıları mutsuz olduğu ve aslında ayrılmanın en sağlıklısı olacağını bildiği halde ilişkisini sonlandıramaz bir türlü… Neden? Çünkü bilinçaltı sonuna kadar direnir. Kendince sizi bilinmeyenden korumaya çalışır. Bilinçli zihnimiz doğrusunun ne olduğunu bilse bile, bilinçaltı zihinle aynı frekansta olmadığında, yani çatıştığında, o savaşı kim kazanır tahmin edebildiniz mi?

Bizden bağımsız kararlar alan bu haylaz patrona elbette ki söz geçirmek mümkün. Beden vuruşları bu görüş ayrılıklarını saptayıp bilinçaltına doğru yönlendirmeleri vermekte oldukça etkin bir yöntem. Tek bilmeniz gereken, karşınızdaki bu muazzam mekanizmanın gücünü bilmek ve onunla savaşmak yerine onun artılarını kendi avantajınıza çevirmek. Nasıl ki şu an yaşadıklarınızı bilinçaltınız yarattıysa, daha hayrınıza olacak yaşam senaryolarını neden yaratmasın?

Hiçbir şey yapmadan bir şey yapmak


Hayat, eylem ve eylemsizlik dengesi ile ilgilidir. Batı kültürü daha çok kendini, sınırları zorlama, elde etme ve başarma ihtiyaçları üzerine kuruludur. Bir şeyde daha iyi olmak için daha çok çalışmak, daha fazla efor sarf etmek gerektiği yanılgısı vardır. Üretken veya başarılı olmak isteyen insanlara daha çok çalışmaları ya da daha fazlasını yapmaları söylenir.

Peki bu gerçekten doğru mu? Ya da başka türlüsü mümkün mü?

Aslında mümkün, ama nasıl?

Size wu wei kavramından bahsetmek istiyorum bugün…

Aslında en iyi performans gösteren insanların yukarıda bahsettiklerimin tam tersini yapanlar olduğu gözlemlenmiş. Evet. Peki bu insanlar ne mi yapıyor dersiniz? Doğal eğilimlerini kucaklıyorlar. Onlar da efor sarf ediyor belki ama bu onlara efor gibi, zahmet gibi gelmiyor. Yaptıkları her şey son derece çabasız… Onlar sadece kendilerini canlandıran, “heyecanlandıran”, harekete geçiren, sevdikleri ve kendiliğinden yapma isteği duydukları şeyden daha fazlasını yapıyorlar. Hal böyleyken, her şey zahmetsiz hale geliyor.

Hayatta sadece daha fazla çabalayarak elde edilemeyen bazı değerli şeyler vardır. Çaba bazen kendi kendini sabote eden bir şey haline gelebilir. Çalışmak ve disiplin gibi kontrol mekanizmaları hayatta önemlidir, ancak size küçük sonuçlar verebilecek bir şey için ne zaman çaba harcadığınızı bilmek büyük işe yarar.

Wu Wei tam anlamıyla “hareketsizlik” ya da “zahmetsiz eylem” anlamına geliyor. Taocu felsefede wu wei, bir şeyi değiştirmek ya da yapmak için çok fazla çaba sarf etmeden “gitmesine izin vermek” ya da bir şeylerin doğal akışını ve ritmini serbest bırakmayı ifade ediyor.

Bir şey yapmadan bir şey yapmaktır aslında wu wei… Davranışımızın doğal süreçler gibi kendiliğinden ve kaçınılmaz hale gelmesi ve akıntıya karşı yüzmekten ziyade akıntıyla yüzmeyi sağlamak gibi…

Bununla birlikte wu wei asla donukluk ya da hareketsizlikle ilgili değil. Aslında kişinin dinamik, zahmetsiz ve bilinçsiz zihin durumunu ifade ediyor. Wu wei’deki insanlar hiçbir şey yapmıyormuş gibi hissederken, aynı zamanda çok önemli bir sanat eseri yaratıyor, karmaşık bir sosyal durumu sorunsuz bir şekilde müzakere ediyor, ya da büyük bir mimari projenin çizimlerini yapıyor olabilir.

Wu wei’deki insanlar uyum halindedir; bedenin, duyguların ve aklın uyumlu bir şekilde iç içe geçmişliğidir bu uyum. Hep bir “akış” lafı duyarsınız ya, işte akışta kalabilenlerdir wu wei halinde olanlar; yani “bir faaliyette bulunan kişinin enerjik bir odaklanma, tam katılım ve faaliyet sürecinden keyif alma duygusuna tamamen dalmış olduğu zihinsel durum” içinde olabilmek.

Akış içinde olduğunuzda yaşadığınız zahmetsiz eylem veya kendiliğinden gerçekleşen eylemdir wu wei halinde olmak. Daha az performansla daha iyi performans göstermek, daha fazlasını zahmetsizce yapmak, daha iyi ilerleme kaydetmektir. Yani insan, kendi doğal eğilimleri üzerine çalışmayı öğrendiğinde wu wei’i deneyimler. Minimum çaba prensibi ile çalışır hale gelir.

Hayattaki her şeyin kendi akışı, kendi adımı ve hızı vardır. Kendimizi buna göre ayarlayabilir, kendimizi bu akışa hizalayabilirsek, gereksiz çaba sarf etmeden her şeyi başarabilir ve yaptığımız her şeyde zahmetsiz kolaylığın tadını çıkarabiliriz.

İşler ezici veya stresli olduğunda, doğal olarak gerekenden daha fazla çaba sarf etmeye zorlanırsınız, stresli durumlara daha fazla stresle yanıt verirsiniz. Süreçte kendinizi daha fazla kaybedersiniz, kolayca yorulursunuz ve stres moduna geçmek daha da hızlanır. Wu Wei’nin bir başka özelliği de ne zaman harekete geçmeyeceğini bilmektir. Bazen eylemde bulunmak için gerçekten harekete geçmemiz gerektiği zamanı hissedene kadar beklemek en uygun yanıttır.

“Beden düşüncesinin” önemini gözden kaçırıyoruz. Yani bilinçaltımızdan akan ve bilincin ya hiç ya da çok az müdahale edebildiği, sözsüz, hızlı ve yarı otomatik davranışlar. Kendimizi hayatımızın aslında son derece verimsiz olduğu alanlarında daha fazla çaba sarf etmeye fazla adamıyor muyuz?

Peki bu felsefeyi kendi yaşamınızda nasıl kullanabilirsiniz? Harekete geçmeden önce bekleyerek. Yolunuza çıkan her fırsata atlamayarak. Yaptığınız işte eğlenip eğlenmediğinize bakarak. Yapılan araştırmalar insanların yaptıkları işte eğlenmedikçe nadiren başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Wu wei günlük hayatımızın her alanına uygulanabilir. Üretken olmak için, çaba sarf etmenin ne zaman yararlı olduğunu ve ne zaman boşa harcandığını bilmelisiniz.