Ağır enerjiler, hafif enerjiler


Biliyoruz ki evrende her şey enerji. Ve içinde yaşadığımız bu kocaman enerji alanında farklı türden enerjiler mevcut ve bunları nasıl deneyimlediğimizi tanımlayan bir nitelikten de söz etmek mümkün: hafif ve ağır enerjiler.

Evrende her şey enerji olduğundan, elbette doğa gibi, etrafımızı çevreleyen eşyalar gibi, bizim bedenlerimiz de enerji. Benim burada odaklandığım elbete ruh-zihin-beden bütünlüğü içinde bizim enerjimiz: yani sadece bedenimiz değil, vücudumuzu çevreleyen ve içine nüfuz eden bilgi alanından, düşüncelerimizden, duygularımızdan, eylemlerimizden, motivasyonlarımızdan, alışkanlıklarımızdan, niyetimizden ve başkalarıyla bağlantı kurma yollarımızdan da bahsediyorum. Bütün bunlar ve bunların birleşiminden oluşan diyebileceğim ruhumuz/özümüz hafif ya da ağır enerjiden oluşur. Enerjiler süreklilik içinde ve çok yönlü bir şekilde akar, hareket eder, değişir, adapte olur. Ağır enerji dediğimiz daha yoğun, daha katı ve tanımlıdır ve kendini tekrar eden düşünceler, sabit varsayımlar ve değişime direnç olarak dışa vurularak hafif enerjinin akışını engelleyebilir.

Biraz daha açmak gerekirse; hafif enerji “az ağırlıklı” anlamına gelmez ve pozitif duyguları betimlemez. Ağır enerji de “ağır bir duygu” ya da ölçüde ağırlık anlamına gelmez ve olumsuz duyguları betimlemez. Peki tam olarak nedir bu hafif-ağır enerji dediğimiz? Hafif enerjinin en saf hali, saf bilinç olan kozmik enerjidir. Bunun için en uygun metafor güneş ışığı, temiz hava, kristal berraklığında bir nehir denebilir. Aslında, doğanın dört kuvvetine bağlı olan enerjiler birlikte yaşadığımız dünyayı oluşturur. Ve yaşadığımız bu dünyada farklı türden hafif ve ağır enerjiler ağırdan hafife doğru sonsuz bir döngü halinde akar ve değişir.

  • Örneğin bilgi akışı ve iletişimi havanın enerjisel gücüyle,
  • bilinç ve farkındalığı güneşin enerjisel gücüyle,
  • tüm formaları, duyguları ve bunların birbiriyle bağlanma biçimlerini dünyanın (toprağın) enerjisel gücüyle,
  • yaşam enerjisini ve dürtüleri de suyun enerjisel gücüyle bütünleştirmek mümkün.

Biraz daha açıklamak için şunu söyleyebilirim; hafif enerji çoğunlukla iyi hissettirir, içimizde sıkışma hissi yaratan ağır enerji ise aksine rahatsız edicidir. Ancak bu olumlu ya da olumsuz demek değildir.

Şöyle söyleyeyim; anlık öfke patlaması zarar vermediği sürece kişiyi akıcı, hafif enerji içine alabilir. O duygusal arınmaya ihtiyacı olup olmadığına bağlıdır çünkü. Ya da tam tersi, doyum ve maddi bolluk, kişinin yaşamında durağanlık yaratmaya başladığı anda ağır enerji haline dönüşebilir. Yani enerjinin nasıl deneyimlendiği kişiye ve kişinin içinde bulunduğu duruma bağlıdır.

Yine de özünde şunu söylemek mümkün, hafif enerji çoğunlukla bir refah duygusu getirir. Ağır enerji de durgunluk, ya da ileri seviyelerde sıkışma.

Stres tepkisiyle nasıl başa çıkılır?


İnsan bir tehditle karşı karşıya kaldığında beyni alarm durumuna geçer ve bedeni “savaş ya da kaç” (fight or flight) tepkisine hazırlar. Bu stres tepkisi, bedenin tüm savunma mekanizmasının tehdide karşı savaşmak ya da kaçmak üzere hazır ola geçmesidir.

Bu tepki insanlığın avlandığı ilkel zamanlar için son derece işlevsel ve yaşamsaldır. Karşılaşılan fiziki bir dış tehdit vardır ve insan hayatta kalma dürtüsüyle ya bu tehdide karşı savaşmak ya da ondan kaçmak zorundadır. Ancak modern dünyada değişen yaşam koşullarıyla fiziki dış tehditlerin yerini daha çok içten gelen tehditler alıyor. Artık stres tepkisini tetikleyen savaşmak ya da kaçmak zorunda kalacağımız bir yırtıcı hayvandan çok kredi borcu, faturalar, iş hayatının yoğunluğu ve stresi gibi konular. Ve maalesef günlük hayatımız küçük çapta savaş/kaç tepkileriyle dolu.

Tam da bu noktada beden vuruşlarının (EFT’nin) öneminin altını çizmek gerekiyor. EFT tekniğinde uygulanan “tapping”, yani meridyen noktalarına parmak uçlarıyla yapılan hafif vuruşlar, bedende tetiklenen savaş/kaç tepkisini durduruyor, bu tepkinin tetikleyicisi amigdalaya bunun artık bir tehdit olmadığı mesajını veriyor, zihin ve bedeni yeniden programlayarak daha farklı şekilde tepki vermesini ve bedende depolanan duygusal enerjinin boşaltılmasını sağlıyor.

Beden vuruşlarıyla ilgili daha fazla bilgiye menüdeki 1:1 Çalışmalar bölümünden ulaşabilirsiniz.

Başkasını değil, kendinizi rol model alın!


Birçoğumuz zaman zaman birilerini rol model almışızdır hayatımızda… Bazıları dönemsel, bazıları çok daha kalıcı olmuştur. Rol model almakla ilgili sıkıntı, model aldığımız bireyin aynaladığımız tavrının ya da yönünün bize ne kadar yararlı olduğu, bizim kendi yaşam senaryomuzda bize faydasının mı yoksa zararının mı dokunduğu… Aslına bakılırsa, hepimiz – her birimiz – için rol alınacak çok iyi bir model var önümüzde. Kim mi dersiniz? Tabii ki kendimiz… Ancak asıl soru şu; hangi “kendimiz”?

Hepimiz hayat akışımız boyunca, hatta bazen aynı gün içinde bile iniş-çıkışlar yaşıyoruz. Dip noktalara vurduğumuz kadar, çok pozitif hissettiğimiz anlarımız da oluyor. Şimdi gözlerinizi kapatıp kendinizi o duygu skalasının tepe noktasında hissettiğiniz anlardan birini düşünün. O “versiyonunuzu” gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Belki başarılı bir sunum sonrası tebrikleri kabul ediyorsunuz, ya da hep denemek istediğiniz bir yemeğin altından ziyadesiyle kalktınız ve kendinizle gurur duyuyorsunuz… Bu son derece pozitif hisseden versiyonunuza bakın ve duygularını, o yüksek enerjinin ona neler kattığını bir düşünün şimdi…

İşte aslında hepimiz için rol alınacak bir model var çok yakınımızda. Dip noktada, yılmış, ya da çıkmazda hissettiğimizde dönüp yine bakacağımız, kendimizin en pozitif hali… Aynalamamız gereken onun enerjisi ve o enerjiyle neleri başarabileceği. Çıkmazda olduğunuz zamanlar sadece sorunları görürsünüz. Çözümler görünmez hale gelir. Biz düşük enerjideyken her fikir, her çözüm, her arayış, her cevap, düşük enerjili olur. Ama dönüp o duygu skalasının pozitif tarafındaki bir versiyonunuzu düşündüğünüzde, onun enerjisine sahip olsaydınız neler yapabileceğinizi, nasıl olacağınızı düşündüğünüzde, sis bulutu yavaş yavaş dağılmaya başlar ve karşımıza daha iyi cevaplar gelir… O yüzden en iyi rol modelinizin kendiniz olduğunu unutmayın!