6 engel bize ket vurur! Neler mi?


Hayat yolculuğumuzda biz farkında olmaksızın beynimiz önümüze olası 6 ENGEL çıkarır.

Bunları detaylandırmadan önce şunu söyleyeyim, belki kısıtlayıcı birtakım inançlarınız vardır ama negatif zihniniz yoktur mesela. Ya da olumsuz alışkanlıklarınız vardır ama duygusal kontrol kaybı yaşamıyorsundur. Yani bu 6 engel her zaman hepimizde bulunmayabilir. Herkesin kendi gelişim yolculuğuna göre değişir durum.

Okuduktan sonra kendiniz değerlendirin, acaba bu engellerden hangileriyle sık sık karşılaşıyorsunuz?


Korku: Beyninin temel odağı sizi güvende tutmak. Bunu gerçekleştiren sistemin önemli parçalarından olan amigdala hayatınızın her anında algıladığınız her şeyi arkadaşça ya da düşmanca olarak sınıflandırır. Sizin endişe dolu içsel düşüncelerinize, gerçek olmadıklarının farkına varamadan, tıpkı gerçek tehditlermiş gibi tepki verir. Bu tepki sonucu bilinçaltı sizi eski düzeninize getirmek için elinden geleni yapar. Her ne kadar hedeflerinize ulaşabilecek adımlar atmaya başlasanız bile kronik, fevri, otomatik olarak tetiklenen davranışlarla kendinizi sabote etme ihtimaliniz çok yüksektir.

Kısıtlayıcı inançlar: İnançlar dünyayı ve yaşadığınız deneyimleri tercüme eden lenslere benzer. Söylediğiniz, düşündüğünüz ve yaptığınız her şeye kendi renklerini katar. İnançlar aslında beyninizdeki kuvvetlendirilmiş kalıplardır ve hatıralara, deneyimlere ve köhnemiş gerçekliklere dayanır.Şu örneği hep veriyorum; piyango kazananların %70’i 3 ila 5 yıl içinde tüm kazançlarını kaybediyorlar. Neden peki? Bunun sebebi, piyango kazananların bilinçaltındaki özdeğer ve özkimlikleri ile – yani kendileri hakkında gerçek ya da doğru olduğuna inandıkları şeyler ile – içine düştükleri yeni zengin hayatlarındaki kendilerine dair inançlarının arasındaki bağlantısızlıktan dolayı. Dış çevreleri, özdeğerleriyle ilgili inandıkları şeylerle zıtlık oluşturur. Böyle olunca, birey kendini sabote ederek dışsal koşulları bilinçaltı düşünceleri ve inançlarıyla yeniden aynı hizaya getirir. Yani eski haline. Bu bilişsel çarpıtmanın en kuvvetli şeklidir. Kısıtlayıcı inançlar sizi alışılageldik şekilde davranmaya zorlar. Kendinizi, başkalarını ve dünyayı yeni bir bakış açısıyla görme yeteneğinizi engeller. Dolayısıyla bu kısıtlayıcı inançları değiştirmediğiniz sürece sizi olduğunuz yerde tutan kalıpları tekrar edip durursunuz.

Negatif zihin: Hepimiz zaman zaman negatif ya da iç karartıcı düşüncelere kapılıyoruz. Bu beynimizin uyarı sisteminin bizi güvende tutma yöntemi. Evrimsel açıdan bakıldığında bu oldukça faydalı bir tutum. Ancak sürekli negatif seçenekleri uzun uzadıya düşünmeye başladığınızda korku ve endişe devreleri sizi pesimist bir insana dönüştürecek kadar beyninizin kontrolünü ele geçirebilir. Sürekli negatife odaklanmak enerjiyi o yöne akıttığınız için hayatınızda olumsuzlukların daha çok tezahür etmesine yol açar. Ayrıca aşırı strese sebep olduğundan bağışıklık sisteminiz ve sağlığınız açısından kötü sonuçlar doğurabilir.

Kaygı/Aşırı stres: Ne zaman endişeli, korku içinde, ya da yorgun olsanız beyniniz nörokimyasallar vasıtasıyla stres tepkisi verir. Halbuki stres yeni beceriler edinme kapasitenizi düşürür, motivasyon merkezinizi kapatır, bedeninizin ajite olmasına yol açar, uykunuzu engeller ve beyninizin işlevsel yeteneklerini gölgeler. Stres aynı zamanda beyninizin yaratıcı devrelerini de olumsuz anlamda etkiler. Bu da sizin yeni fırsatları görmenizi, yaratıcı fikir üretmenizi ve içinizdeki dâhiye ulaşmanızı engeller.

Olumsuz alışkanlıklar: Düşündüğümüz ve hissettiğimiz şeye dönüşürüz cümlesini çok kez kullanmışımdır postlarımda. Gün be gün, yıllar boyu, beynimizdeki otomatik kalıplar – onlara alışkanlık da diyebiliriz – bizi tanımlar hale gelir. Alışkanlıkların çok “yapışkandır”. Yani tekrarlanması kolay ama değiştirmesi zor. Bunun sebebi sinir devrelerimiz. Daha önce yazdığım gibi, beyin, enerji verimliliği açısından alışkanlık kurmayı çok sever. Tanıdık görevleri kafa yormadan otomatik davranışlarla yürütmek yaratıcı davranmaktan daha kolay ve önemlisi verimlidir. Çoğu çocukluk yaşlarınıza dayanan kötü alışkanlıklar fazlasıyla yıkıcıdır. Bu durum daha iyi bir hayat için yeni fırsatlar ve çözümler üretmenizi engeller. Daha sağlıklı ve gerçekçi bir bakış açısı yerine bilişsel önyargı yaratırlar.

Duygusal kontrol kaybı: Duygusal kontrol kaybı da vücut kimyamızı olumsuz etkiler. Bu da motivasyonunuzu, yeni beceriler edinme kapasitenizi düşürür ve beyninizin işlevsel yeteneklerini ve yaratıcı devrelerini gölgeler. Gözünüzün önüne bir perde inmiş gibi olur. Yeni fırsatları göremez, yeni fikirlere açılamaz hale gelirsiniz. Sık sık içinde düştüğünüz bilişsel çarpıtma döngüleriyle kendinizi daha çok bataklığa saplarsınız. Duygularınızla ilgili düşündüklerinizi yeniden çerçevelemek için bir yöntem paylaşayım. Duygular hoş ya da hoşnutsuz hissettirmelerinden bağımsız olarak iyi, kötü, negatif ya da pozitif değildir. Duygular bilinçaltı seviyede tetiklenir. Devamında da hissettiğimiz şeyleri hissetmemize sebep olan nörokimyasalları salgılarlar. Burada anahtar, herhangi bir yargıda bulunmadan duygularımızın farkında olmak ve onları nasıl yöneteceğimizi öğrenmektir.

Bu 6 engel bilinçli zihnimizin hem yüzeyinde hem de altında pusuda bekler. Yargısız bir farkındalık içine girmezsek birtakım amaçlarımızı yerine getirebiliriz ama gerçek potansiyelimize ulaşamayız. Önce farkında olalım. Sonra eksiklerimize elimizden geldiğince çalışalım. Hiçbir şey emeksiz olmuyor, ama istikrarlı bir çalışmayla her şey mümkün 🙂

İmgeleme/imajinasyon kilo konusunda yardımcı oluyor! Nasıl mı?


Kendimizi nasıl algılıyor ve bu algıyı nasıl yansıtıyoruz? Yeterince zayıf, zeki, zengin, ya da başarılı olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Bu düşüncelerinizi hayatınızda nasıl yaşıyor, yaşatıyor ve yansıtıyorsunuz? Hepimizin kendiyle ilgili negatif algıları olabilir. Kimilerinin ki daha fazladır ve zarar verici, hatta hayat kalitesini zedeleyici olabilir. Kendimizle ilgili olumsuz “öz imajımızın” nasıl üstesinden gelebiliriz peki? Hayalini kurduğumuz “kendimizle” ilgili gereken özelliklere sahip olmadığımıza olan inancımızı nasıl tersine çevirebiliriz?

Öncelikle şunu soralım, bu olumsuz öz imajımız nereden geldi?

Bilinçaltı zihnimiz ona ne söylersek inanır. Özellikle çocukluk yıllarımızda kendimizi sürekli negatif bir spot ışığı altında görmüş ve değerlendirmiş olabiliriz. Zaten okul ortamı, eğitim yıllarında yaşıtların sosyo-ekonomik koşullarımıza dayalı yargıları, velilerden ve öğretmenlerden gelen eleştiriler, medyada ve sosyal medyadan kaynaklı gerçekçi olmaktan uzak güzellik ve başarıya dair tasvirler bir araya geldiğinde kendimizi “yeteri kadar iyi” hissetmemek pek de zor olmasa gerek.

Üstelik bunlarla da bitmiyor. İlk başlarda “dışarıdan” kaynaklı bu etki bir zaman sonra içselleşerek bizim “eleştirel iç sesimiz” haline geliyor. Kendimizi türlü sıfatlarla yaftalamaya başlıyoruz, olması gerektiğini düşündüğümüz imkânsız bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. Yeterince iyi, yeterince güçlü, yeterince güzel ve yeterince başarılı olmadığımız için kendimizi mağlup hissediyoruz.

Bu iç sesi dinledikçe de zamanla değiştirilmesi zor olabilecek olumsuz bir öz imaj şekillendirmiş bulunuyoruz. Tabii zor ama imkânsız değil. Bu öz imajı tersine çevirebileceğimiz araçlar var. Bunlardan biri de imgeleme çalışmaları. İmgeleme ya da imajinasyon bir nevi yaratıcı görselleştirme. Tabii ki bu süreç bir gecede gerçekleşmez, ama olumsuz benlik imajımızı geliştirmek için çok fayda sağlayabilir.

İmgelemenin anahtarı uygulama ile tutarlı kalmaktır. Amaç, yeni olumsuz düşüncelerin bilinçaltı içine girmesini engellerken mevcut olanları da ortadan kaldırmaktır.

İlk olarak, rahatsız edilmeden bir süre yalnız başınıza oturabileceğiniz veya uzanabileceğiniz sessiz sakin bir yer bulun. Dilerseniz mum ya da tütsü yakabilir, dinlendirici bir müzik açabilirsiniz.

Gözlerinizi kapatın. Birkaç dakika boyunca sadece nefesinize odaklanın. Derin ve sakin nefesler alıp verin ve bedeninizdeki, zihninizdeki stresi bırakmaya çalışın.

Sakinlediğinizde, gerçek benliğinizi, derinlerde olduğunuz “sizi” görselleştirmeye çalışın. Kendinizi, ışık, sevgi ve mutlulukla parlayan güçlü, güzel, Tanrının bir yaratımı olarak görün. Bunu olabildiğince hissetmeye çalışın. Hatırlarsanız daha evvel de yazdım, duygu yoğunlaşması hissetmelisiniz. Yapabildiğiniz kadar detay eklemeye ve o anı tüm duyularınızla hissetmeye çalışın. Sesleri işitin, koku almaya çalışın.

Tüm bunları yaparken olumsuz düşüncelerin kafanıza üşümesine izin vermeyin. Elbette böyle şeyler olabilir. Bu düşünceleri nazikçe bir kenara itin. Ve şundan emin olun, zihninizde yaratabildiklerinizi fiziksel realitenizde de yaratabileceğinizi bilin.

Bu alıştırmaya zaman ayırın ve olumlu sonuçlarını hissedene kadar devam edin. Ancak burada bir not düşmem lazım. İmajinasyon çalışmasını bilişsel çalışmalarla desteklemelisiniz. Yani eleştirel iç sesinizin yaptığı olumsuz eleştirileri mutlaka çürütün. On yaşında bir çocukla konuşur gibi bilinçaltınıza bu düşüncelerin yanlış olduğunu aksi örneklerle kendinize sesli olarak anlatın. Hatta yer yer kendinizi övün, cesaretlendirin, düşünceleriniz ve sözlerinizle kendinizi geliştirin.

Tüm bunlar sırasında tabii ki sabırlı olun! Olumsuz benlik imajınızı düzeltmenin zaman aldığını ve emek gerektirdiğini unutmayın. Kendinizi olmak istediğiniz şekilde hayal etmenin bilinçaltınızda yeni bir “gerçek” yarattığını hatırlayın.

İmgeleme/imajinasyon ile benlik algısını geliştirmek


Kendimizi nasıl algılıyor ve bu algıyı nasıl yansıtıyoruz? Yeterince zayıf, zeki, zengin, ya da başarılı olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Bu düşüncelerinizi hayatınızda nasıl yaşıyor, yaşatıyor ve yansıtıyorsunuz? Hepimizin kendiyle ilgili negatif algıları olabilir. Kimilerinin ki daha fazladır ve zarar verici, hatta hayat kalitesini zedeleyici olabilir. Kendimizle ilgili olumsuz “öz imajımızın” nasıl üstesinden gelebiliriz peki? Hayalini kurduğumuz “kendimizle” ilgili gereken özelliklere sahip olmadığımıza olan inancımızı nasıl tersine çevirebiliriz?

Öncelikle şunu soralım, bu olumsuz öz imajımız nereden geldi?

Bilinçaltı zihnimiz ona ne söylersek inanır. Özellikle çocukluk yıllarımızda kendimizi sürekli negatif bir spot ışığı altında görmüş ve değerlendirmiş olabiliriz. Zaten okul ortamı, eğitim yıllarında yaşıtların sosyo-ekonomik koşullarımıza dayalı yargıları, velilerden ve öğretmenlerden gelen eleştiriler, medyada ve sosyal medyadan kaynaklı gerçekçi olmaktan uzak güzellik ve başarıya dair tasvirler bir araya geldiğinde kendimizi “yeteri kadar iyi” hissetmemek pek de zor olmasa gerek.

Üstelik bunlarla da bitmiyor. İlk başlarda “dışarıdan” kaynaklı bu etki bir zaman sonra içselleşerek bizim “eleştirel iç sesimiz” haline geliyor. Kendimizi türlü sıfatlarla yaftalamaya başlıyoruz, olması gerektiğini düşündüğümüz imkânsız bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. Yeterince iyi, yeterince güçlü, yeterince güzel ve yeterince başarılı olmadığımız için kendimizi mağlup hissediyoruz.

Bu iç sesi dinledikçe de zamanla değiştirilmesi zor olabilecek olumsuz bir öz imaj şekillendirmiş bulunuyoruz. Tabii zor ama imkânsız değil. Bu öz imajı tersine çevirebileceğimiz araçlar var. Bunlardan biri de imgeleme çalışmaları. İmgeleme ya da imajinasyon bir nevi yaratıcı görselleştirme. Tabii ki bu süreç bir gecede gerçekleşmez, ama olumsuz benlik imajımızı geliştirmek için çok fayda sağlayabilir.

İmgelemenin anahtarı uygulama ile tutarlı kalmaktır. Amaç, yeni olumsuz düşüncelerin bilinçaltı içine girmesini engellerken mevcut olanları da ortadan kaldırmaktır.

İlk olarak, rahatsız edilmeden bir süre yalnız başınıza oturabileceğiniz veya uzanabileceğiniz sessiz sakin bir yer bulun. Dilerseniz mum ya da tütsü yakabilir, dinlendirici bir müzik açabilirsiniz.

Gözlerinizi kapatın. Birkaç dakika boyunca sadece nefesinize odaklanın. Derin ve sakin nefesler alıp verin ve bedeninizdeki, zihninizdeki stresi bırakmaya çalışın.

Sakinlediğinizde, gerçek benliğinizi, derinlerde olduğunuz “sizi” görselleştirmeye çalışın. Kendinizi, ışık, sevgi ve mutlulukla parlayan güçlü, güzel, Tanrının bir yaratımı olarak görün. Bunu olabildiğince hissetmeye çalışın. Hatırlarsanız daha evvel de yazdım, duygu yoğunlaşması hissetmelisiniz. Yapabildiğiniz kadar detay eklemeye ve o anı tüm duyularınızla hissetmeye çalışın. Sesleri işitin, koku almaya çalışın.

Tüm bunları yaparken olumsuz düşüncelerin kafanıza üşümesine izin vermeyin. Elbette böyle şeyler olabilir. Bu düşünceleri nazikçe bir kenara itin. Ve şundan emin olun, zihninizde yaratabildiklerinizi fiziksel realitenizde de yaratabileceğinizi bilin.

Bu alıştırmaya zaman ayırın ve olumlu sonuçlarını hissedene kadar devam edin. Ancak burada bir not düşmem lazım. İmajinasyon çalışmasını bilişsel çalışmalarla desteklemelisiniz. Yani eleştirel iç sesinizin yaptığı olumsuz eleştirileri mutlaka çürütün. On yaşında bir çocukla konuşur gibi bilinçaltınıza bu düşüncelerin yanlış olduğunu aksi örneklerle kendinize sesli olarak anlatın. Hatta yer yer kendinizi övün, cesaretlendirin, düşünceleriniz ve sözlerinizle kendinizi geliştirin.

Tüm bunlar sırasında tabii ki sabırlı olun! Olumsuz benlik imajınızı düzeltmenin zaman aldığını ve emek gerektirdiğini unutmayın. Kendinizi olmak istediğiniz şekilde hayal etmenin bilinçaltınızda yeni bir “gerçek” yarattığını hatırlayın.