Mutluluk neden hedef olmamalı?


İnsanların üzülmekten ya da mutsuz hissetmekten dolayı neredeyse suçluluk duyduğuna tanık oluyorum. Sanki bunlar insani duygular değilmiş de zaman zaman da olsa böyle hissetmeye hakları yokmuş, tüm bu duygular, durumlar birer “kusurmuş” gibi. Sanki böyle hissettiklerinde kendilerinde bir kusur olduğuna ikna olmuşlar gibi.

Aslına bakarsanız, şartlandırmaların ve yönlendirmelerin büyük orandan insanların hayatlarını, hatta “kaderlerini” belirlediği bir toplumda yaşıyoruz desem sanırım kimse buna itiraz etmez. Kaç kişi hayatta sevdiği, keyif aldığı bir işte çalışıyor? Ya da idealindeki şeyleri yapabiliyor, hayallerinin peşinden gidebiliyor? Ya da gerçekten keyif aldığı bir birliktelik içinde?

İşte sürekli bir “çaba içinde” hissetmemizin sebebi belki de bu yüzden. Aslında, her an, her zaman mutlu hissetmemekte bir sıkıntı yok. Bu son derece doğal bir durum hatta; endişeli ya da üzgün hissetmek.

Ancak burada sıkıntı biraz da “mutluluk” kavramına yaklaşışımızda. İnsanlar genelde mutluluk peşinde koşuyor. Mutluluk peşinde koşulması gereken bir şeymiş gibi. Yani bir “olma anı”ndan çok bir “hedefe” dönüşüyor. Mutluluğu hep bir şeylere endeksleme alışkanlığına düşüyoruz; şunu yaparsam mutlu olucam, bu olursa mutlu olurum vs. vs. İdealleştirdiğimiz bu kavrama ne kadar uzak kalıyorsak, hayatımızın da o denli berbat ya da anlamsız olduğu hissine kapılabiliyoruz hatta.

Bunun yerine doyum aramak ve onu yaratmaya çalışmak daha sağlıklı bir tercih olabilir aslında. Doyumda, zor bir dönemden geçiyor olsanız bile her şeyin yolunda olduğu hissi var. Her şeye rağmen rahat ve sağlam bir temele sahip olduğunuzun bilgisini içeriyor. Güven veriyor. Doyum sizi bir hedefe ulaşma baskısından kurtarıyor. Bazen güzel bir kahvaltı belki uzun bir yürüyüş gibi kendinizle ilgilenerek bu doyumu yakalıyorsunuz, ya da bazen işinizde kendinizi gururlandırmanızı sağlayacak bir şey başararak.

Doyum bu nedenle son derece kişisel, tamamiyle size ait. Doyum, kendiniz için iyi bir şey yaptığınızda içinize doğan o sıcak his. Bu his öyle bir şey ki, ne başkalarının övgüsüne, paraya, birilerinin ilgisine, onayına, takdirine, hiçbir şeye dayanmıyor. Çünkü tüm bu sıraladıklarım sizi mutlu ediyor kuşkusuz, ancak son derece kısa bir süreliğine…

Doyum, seçtiğiniz herhangi bir işte iyi bir şeyler ortaya koyduğunuzu biliyor olmak. Bunu elde etmek için öyle harika şeyler yapmanız da gerekmiyor üstelik. Sadece denediğinizi veya elinizden gelenin en iyisini yaptığınızı bilmeniz bile doyum hissetmeniz için yeterli. Yaşadığınız dünya ve toplum için iyi bir birey, ya da görmek istediğiniz değişim olma fikri aslında doyum.

Kendi adıma konuşursam, hayatımda belirli bir yaşa gelme fırsatım olursa, geriye dönüp baktığımda yaptığım şeylerin gereksiz olduğunu hissetmek yerine, elimden gelenin en iyisini yaptığımı bilmek isterim. İşte tam da bu nedenle, büyük mutlulukların peşinde koşmaktan ziyade küçük şeylerden doyum almayı seçiyorum.

Daha büyük bir ev, daha yüksek bir maaş, daha havalı bir titr, daha paralı bir konum, daha lüks bir araba, daha egzotik bir tatil yerine kalbimizdeki boşluğu dolduran şeylere odaklanmaya başlamamızın iyi olacağını düşünüyorum. Sonuçta maddi şeylerin sağladığı duygu, ister mutluluk, ister zevk, ister başka bir şey olsun, kısa sürede kaybolur; ancak doyum aldığınız bir hayat sürdürmek, gerçekten önemli olan tek duygudur.