Kalp zekanızı göz ardı etmeyin!


Kalp zekâsı mı olur demeyin… Aslında kalbin kan pompalamaktan çok daha fazlasını yaptığı ta 1990’ların başında “Neurocardiology” dergisinde yayımlanan bir bilimsel keşifle ortaya kondu bile. Yapılan araştırma, kalp ile beyin arasında aslında çok güçlü bir ilişki olduğunu keşfetmiş.

İkisi arasındaki bu yakın ilişkiyi inceleyen Montreal Üniversitesi’nden J. Andrew Armor (MD, Ph.D.) liderliğindeki bilim insanları, 40.000 nöronun ve duyusal nöritlerin kalp içinde bir iletişim ağı oluşturduğunu ortaya koymuş.

Nöritler vücutta farklı işlevleri yerine getirmek için nöronun ana gövdesinden gelen minik izdüşümleri. Bazıları diğer hücrelere bağlanmak için nörondan bilgi taşırken, diğerleri çeşitli kaynaklardan gelen sinyalleri tespit etmekle ve onları nörona taşımakla yükümlü. Nöronlar insan beyninde ve omuriliğinde yoğunlaşmış olsa da, kalpte ve diğer organlarda da bu hücrelerin keşfedilmiş olması, kalp zekası ve vücutta var olan iletişimin seviyesine dair yepyeni bir bakış açısı sağlamış.

Bu keşfi istisnai kılan şey ise, kalpteki nöritlerin beyinde bulunan fonksiyonların çoğunu yerine getirebiliyor olması. Yani basit bir ifadeyle, Armor ve ekibi, kalpteki küçük beyni ve bunun varlığını mümkün kılan uzman nöritleri keşfederek “kalp beyni” adını verdikleri bu sistemin, beynimizdekine benzer nörotransmiterler, proteinler ve destek hücrelerinden oluşan karmaşık bir sinir ağı olduğunu ortaya koymuş.

Kalbimizdeki küçük beyin araştırmacılar tarafından keşfedildiğinde, fiziksel ve metafiziksel açıdan oynadığı rol de gün ışığına çıkmış durumda:

– Vücuttaki diğer organlardaki duyusal nöritlerle doğrudan kalbin iletişimi

– Kalp zekâsı olarak bilinen kalp temelli bilgelik

– Derin sezgi halleri

– Bilinçli yetenekler

– Kendini iyileştirme mekanizması

– Süper öğrenme yeteneklerinin uyanışı

– Ve daha fazlası…

Armour’un kalp zekâsı keşfi, kendimiz hakkında düşünme biçimimizi sonsuza kadar değiştirme potansiyeli sağlıyor. Vücudumuzda neyin mümkün olabileceği ve yaşamlarımızda neleri başarabileceğimize dair yepyeni bir anlam getiriyor.

Nörokardiyoloji alanındaki keşifler sezgi, önsezi ve kendini iyileştirme gibi deneyimleri açıklamaya gelince geleneksel inançları yakalamaya yeni başlamış diyebiliriz. Tarihi öğretiler, neredeyse evrensel olarak, kalbin zekasını kişilikleri, günlük kararlarımızı ve doğru ya da yanlışın ayırt edilmesini içeren ahlaki seçimler yapma yeteneğimizi doğrudan etkileyebilecek düzeyde bir yeteneğe sahip olduğunun zaten binlerce yıldır altını çiziyordu.