Bazı insanlar nasıl da hayatta belki sayılı kişinin yapabileceği türde yaratıcı ve etrafına ilham veren bir vizyona sahip oluyor hiç düşündünüz mü? Elbette ki ilk aklımıza gelen “zekâ” faktörü. Ama bir Steve Jobs olmasa da hayallerini gerçekleştiren yüzbinlerce insan olduğu da kuşkusuz. Onları diğerlerinden ayıran ne peki?
Aslında yaşam temel olarak eylemle ilgilidir. Düşüncelerim, duygularımız ve eylemlerimiz birbirleri arasında çok değişik şekillerde sonsuz bir döngü oluştururlar ve bu her zaman “düşünün ve yap” sıralamasını takip etmez.
İnsanlığın başat korkusu ölümdür aslında. Ve benlik duygumuz bu korkumuza tepki olarak doğmuştur. Kaderlerine meydan okuyacak bir benlik duygusu inşa ederek… Benliğimizi düşünmek, hayal etmek, yargılamak için kullanırız.
O zaman sormamız gereken soru şudur aslında: yaratıcı biri, hiç görmediğimiz, henüz var olmayan bir şey yaratmak, onu gerçeğe dönüştürmek için benlik duygusunu, kişisel düşünme kalıplarını nasıl kullanır?
Hepimizin hayalleri vardır. Bazen (hele imgeleme çalışıyorsak) gözlerimizi kapatıp onları son derece gerçekmiş gibi hayal ederiz. Öte yandan sayısız insan hayatlarının çoğunu bir şeyler ummalarına, istemelerine, hayal etmelerine rağmen düşüncelerinde kaybolur ve onları asla tam olarak elde edemez. O zaman nedir buradaki sıkıntı? Nasıl bazıları hayal ettiklerine (uçsuz bucaksız bir yaratıcılığa sahip olmayan sıradan insanlar bile) ulaşabilirken diğerleri bunu başaramaz?
Bu duruma daha net bir cevap vermek için “motivasyon” kavramına dönüp bakmakta fayda var. Evrim, geniş anlamda iki şeyle motive olduğumuzu söylüyor: İlki doğal seleksiyon: yani zararlı olan şeylerden kaçınarak, bir grup kaynak için rakipleri yenerek hayatta kalmak için duyduğumuz motivasyon. Diğeri de cinsel seçim: yani genetik kodumuzu koruma motivasyonu.
Yani geniş çapta baktığımızda bir “zarar görme” korkumuz bir de “koruma” arzumuz bulunuyor.
Zarar görme korkusu, hayatta kalma modunda olduğumuz anlamına gelir. Sürekli olarak olası kayıpları düşünme derdindeyizdir. Bu bağlamda, koruma arzusu daha büyük ufuklarda daha güçlü bir motivasyon kaynağı iken, korku kısa vadede daha acil bir motivasyon aracıdır.
İnsan düşüncesinin karmaşıklığında, hayal dünyasında, bu güdülerin her ikisi de mevcuttur. Bireysel genetik kodumuza bağlı olarak, kültürel ortama bağlı olarak, bizi şekillendiren yaşam deneyimine bağlı olarak, her birimizin içinde bazı korkular da arzular da vardır. Ve bunların hepsi kararlarımızı ve eylemlerimizi etkiler.
Korku ve arzu arasında geniş bir ayrım da yapabiliriz. Korku genellikle engelleyicidir. Tehlikeli durumlara aşırı tepki vermek anlamına gelen bir savaş/kaç tepkisidir aynı zamanda. Öte yandan arzu, içinde yaşadığımız dünyanın daha geniş bağlamında daha fazlasını istememizi sağlayan şeydir. Hayal gücümüzde bu iki dürtü etkileşim halindedir. Korku, harekete geçmemizi veya en azından tutarlı, düşünülmüş eylemler yapmamızı engeller. Arzu ise bizi bir şeyler yapmaya motive eder.
Olaya bu açıdan baktığımızda, bazılarının neden hayallerini gerçeğe dönüştüremediğini açıklar aslında. Eğer düşünceleriniz ve hayal gücünüz aktifse ve hala bir şeyleri gerçekleştiremediyseniz, sorun arzu değil korkudur. Yüzeyde korku gibi görünmüyor olsa bile üstelik… Belki durup düşündüklerinde akıllarında herhangi bir korkuyu saptayamazlar, ancak bir yerlerde onları geride tutan bir şeyleri vardır. Çünkü bekleyen zorlukların üstesinden gelebileceklerine gerçekten inanmazlar ya da üstesinden gelebileceklerine inansalar dahi bu değer olduklarını düşünmezler, veya veya veya… daha birçok kısıtlayıcı korku sıralayabilirim burada.
Dolayısıyla hayal gücünüzdeki düşünceler gerçek dünyada eylemler ve sonuçlar haline gelir, ancak sadece korkularınızı yenecek güce sahipseniz.
Dünyada “yaratıcılık” arzudan doğar. Arzu düşüncelerimizi ve hayal gücümüzü besler. Ve bizi engelleyen herhangi bir korkumuz yoksa veya ortaya çıktıklarında yüzleşecek cesaretimiz ve gücümüz varsa, hayallerimizi gerçekliğe dönüştürememek için hiçbir sebep yoktur.
Korkunun sorunu ise garip bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Bazı insanlar doğuştan ve kendiliğinden diğerlerine göre daha yüksek bir endişe belirtisi gösterir. Bazıları korkularını öfkenin, bazıları tembellik ya da ertelemenin arkasına saklar. Ancak hepsinin yolu korkuya varır.
Bu korkuların çözümü kişiseldir elbette. Bunu yenmenin ilk adımı farkındalıktır kuşkusuz. Nerelerde tıkandığınız, hangi engellere çarptığınız, hangi korkularınızla kısıtlandığınız… Eğer daha kesin çözümlere ihtiyaç duyuyorsanız EFT gibi tekniklerle bunların üstesinden gelmeniz mümkün.